Oruç, nefsi bütünüyle terbiye etmektir.

Oruç, nefsi bütünüyle terbiye etmektir.

 

Dar’ul Erkam Derneği Onursal Başkanı Doç. Dr. Nedim Urhan hocamızla Ramazan ayının timsali oruç ve teravihi konuştuk...

Oruç, nefsi bütünüyle terbiye etme eylemidir. Sadece yemek yememe hali olmaktan çok daha fazladır. İçinde taşıdığı binlerce güzel mana vardır. Müslümanın dünya zevklerinden elini ayağını çekişidir. Rızkı verenin de, alacak olanın da Allah (cc) olduğunu hatırlama vaktidir. Çok şey anlatan koca bir sessizliktir. Bir lokma ekmekten, bir yudum sudan vazgeçmek; Allah yolunda harcanabileceklerin sadece nişanesidir. Aslında oruçlu, tüm varlığı ile Hakk’a teslimdir. Resulullah (S.A.V.) “Başı rahmet, ortası mağfiret, sonu cehennemden azat” buyurduğu Ramazan ayının içindeyiz. Bu ayın faziletleri nelerdir? Nasıl ihya etmemiz gerekir? Sizler için Ramazan-ı Şerif başından sonuna değin bir lütuf ayıdır. Rahmet ve mağfiretin bol olduğu bir ibadet ayıdır. Çabamız bu ihsan ve ikramlar ile dolu mübarek günleri, hakkıyla ve en güzel şekilde ihya edebilmek için olmalıdır. Bunun için de yapılacak şeyler bellidir. Öncelikle farz olan ibadetlerimizi, dosdoğru yerine getirmeliyiz. Namazımızı kılmalı, orucumuzu tutmalıyız. Kalbimizi ve niyetimizi temiz tutmalıyız. Sadece dilimizden değil, gönlümüzden de kötü kelamları silmeliyiz. İyilik ve hayır düşünmeliyiz. Vazifeyi gösteriş için değil, Allah rızası için yerine getirmeliyiz. Nedir bizim bu hayattaki en önemli klavuzumuz? Öncelikle imanımız, daha sonra da mübarek kitabımızdır. Ramazan Kur’ân ayıdır, bu yüzden mübarek günler boyunca O’nu sıkça okumalıyız. Ramazan’ın bereketinden birlikte istifade edebilmeliyiz. İmkanı olan kardeşlerimiz iftar sofralarında misafir ağırlasınlar. Bu misafirleri ihtiyaç sahiplerinden seçsinler. Ramazan birliğimizi pekiştirmek için de harikulade bir fırsat ayı. Müminler olarak birlikte secdeye vardığımız, birlikte duaya el açtığımız bir ay olmasını diliyorum.

Teravih mü’minlere çokça hayır getirir Ramazan ayının timsali olan orucu nasıl tutmalıyız? Teravih ibadetini nasıl yerine getirmeliyiz?

Ebû Hüreyre’den (r.a.) rivayet edildiğine göre Resûlullah (S.A.V.) şöyle buyurdu: “Aziz ve celîl olan Allah (C.C.) ,İnsanın oruç dışında her ameli kendisi içindir. Oruç benim içindir, mükâfatını da ben vereceğim, buyurmuştur.” Hadis-i şeriften de anlaşılacağı üzere kullar olarak bizlerin yerine getirdiği ibadetlerin çoğunluğu, yine bizlerin kurtuluşu içindir. Yalnız orucu Allah (C.C.) için tutacağız ve mükafatını da ondan bekleyeceğiz. Her ibadette olduğu gibi, oruç tutarken de dikkat etmemiz gereken şeyler ve yerine getirmemiz gereken bazı hususlar var. Bu konu hakkında nasıl niyet edilir, nasıl oruç tutulur, nasıl oruç bozulur hepimiz biliyoruz. Fakat bildiğimiz halde, göz ardı ettiğimiz ya da gerekli kıymeti vermediğimiz başka esaslar da var. Oruç nefsi bütünüyle terbiye etme eylemidir. Sadece yemek yememe hali olmaktan çok daha fazladır. İçinde taşıdığı binlerce güzel mana vardır. Müslümanın dünya zevklerinden elini ayağını çekişidir. Rızkı verenin de, alacak olanın da Allah (CC) olduğunu hatırlama vaktidir. Çok şey anlatan koca bir sessizliktir. Bir lokma ekmekten, bir yudum sudan vazgeçmek; Allah yolunda harcanabileceklerin sadece nişanesidir. Aslında oruçlu tüm varlığı ile Hakk’a teslimdir. Bu manaları kavrayabilen, gönülden hisseden bir mümine; oruçluyken dünya zevklerinden uzak dur, dedikodu yapma vb. ikazlarda bulunmaya lüzum yoktur. Orucu Allah rızası için tutan, zaten onu en güzel şekilde ihya edebilmek için çaba gösterir. Teravih hususunda da şunlardan bahsedebiliriz: Ebû Hüreyre’den (r.a.) rivayet edildiğine göre Resûlullah (S.A.V.) şöyle buyurdu: “Kim Ramazan’ın faziletine inanarak ve sevabını Allah’tan bekleyerek terâvih namazını kılarsa, geçmiş günahları bağışlanır.” Hadisten de anlaşılacağı üzere teravih namazı müminlere çokça hayır ve güzelliği beraberinde getirir. Cemaatle kılınması elbetteki sünnettir, fakat yalnız da kılınabilir. Teravih yatsıdan sonra kılınır. Yatsıdan önce kılınması kesinlikle caiz değildir. 20 rekattır. Her iki rekat sonunda selam verilerek ya da dört rekatta bir selam verilerek kılınabilir..

Bizlere borç kılınan ibadetlerimizden sonra, yapacağımız en hayırlı şey sadaka eda etmek olacaktır Ramazan ayı aynı zamanda Resulullah (s.a.v.) Efendimizin cömertlikte “Rüzgar ile yarıştığı” bir ay. Bu ayın müminleri sosyo ekonomik anlamda inşası noktasında neler söylersiniz?

Allah-u Teâlâ’nın bereket ırmaklarını durmaksızın akıttığı bir aydan bahsediyoruz, Ramazan-ı Şerif’ten bahsederken. Nice günahlar bu ay boyunca affa nail oluyor, şeytanlar bu ayda bağlanıyor. Nice güzellikler bizlere zaten Allahü Teâlâ’dan bahşedilmiş iken, bunlar Ramazan’da katbekat artıyor. Cenab-ı Hak bizlere böyle cömertçe nimetler sunarken, bizler nasıl olur da ellerimizi bağlar otururuz. Ramazan’da olması gereken bu değildir. Bir mümin Ramazan ayı boyunca yerine getirmesi gereken vazifelerini bilir. Bizlere borç kılınan ibadetlerimizden sonra, yapacağımız en hayırlı şey sadaka eda etmek olacaktır. Ramazan mümini mümine yaklaştırandır. Halden anlamaya vesile olandır. Zeyd İbni Hâlid el-Cühenî’den (r.a.) rivayet edildiğine göre Efendimiz (S.A.V.) şöyle buyurdu: “Kim bir oruçluyu iftar ettirirse, oruçlu kadar sevap kazanır. Oruçlunun sevabından da hiçbir şey eksilmez.” Bizlere buyurulduğu gibi lokmamızı, rızkımızı paylaşalım. İmkanınız dahilinde iyiliğe yönelmemiz gerekiyor, birbirimizin halinden anlamamız gerekiyor. Malımızın mülkümüzün içindeki, fakirin fukaranın hakkını yerine ulaştırmamız gerekiyor. Bunları Ramazan’da dahi yapamıyorsak ne yazık bizlere. Tüm mümin kardeşlerimizi daha cömert olmaya, sadaka vermeye, imkanları kadar zekat ve fitre yardımlarını yapmaya çağırıyorum. Kardeşlerim kusuruma bakmasın. Müslüman zenginler zekatlarını bi hakkın yerine getirseler dünyada fakir insan kalmaz kanaatindeyim. Allah (C.C.) rızası için yapılan iyiliklerin, sadakanın, zekatın karşılığı verenin ihlas derecesine göre, bire ondan bire yediyüze, hatta daha fazla olur. Kur’an-ı Kerim’de mealen buyuruluyor ki: “Mallarını Allah yolunda harcayan kimselerin hâli, yedi başak bitiren ve her başağında yüz tane bulunan bir tohuma benzer. Allah-u teâlâ, dilediğine daha fazla da verir. O vâsi ve âlimdir.” [Bakara 260]

Ramazan’da mukabele geleneğini sürdürmeliyiz Kur’an ayı Ramazan’da Kur’an-ı Kerim’le olan ilişkimizi nasıl tanzim etmeliyiz? Mukabele geleneğini sürdürmesi gereken müminlere tavsiyeleriniz nelerdir?

Kur’ân-ı Kerim bir Müslüman’ın en değerli hazinesidir. Ramazan ayı Kur’ân ayıdır. Mukabele de sünnettir. Ramazan’da Peygamber Efendimiz (S.A.V.) ve Cebrail Aleyhisselam nöbetleşe bir biçimde Kur’ân-ı Kerim’i okur ve birbirlerinden dinlerlerdi. Binlerce yıl boyunca bu gelenek yaşatıldı ve günümüze kadar geldi. Kur’ân-ı Kerim’in tek bir harfi dahi değişmeden bugüne gelmesini, bu geleneğe borçluyuz. Arâf Suresi 204. ayette bizlere buyuruluyor, “Kur’an okunduğu zaman onu dinleyin ve susun ki size merhamet edilsin.” Merhameti ve rahmeti umarak mukabele geleneğini sürdürmeliyiz. Ve bir de bu yükü sırtlananlara hürmet göstermeliyiz. Hafızlarımızın yolu meşakkatli bir yol. Vahyin yükünü taşımak kolay değil. Bu mübarek yolda yürüyen kardeşlerimize sabırlı olmalarını ve gayretle devam etmelerini tembihliyorum. Tabi şunuda ifade etmiş olayım, çok güzel bir mahalle kültürü olan kadınların evlerde devam ettikleri Mukabeleler son dönemdeki site ve apartman kültüründen dolayı azalmaya başladı. Buradan Milli Gazete okurlarına hassaten sesleniyorum onların bu konudaki hassasiyetlerini çok iyi biliyorum. Mutlaka bulundukları sitelerde ve apartmanlarda komşularını teşvik edip mukabele halkalarını kursunlar. Ramazan fırsatını heba etmemeliyiz Ramazan ayını bazıları oyun ve eğlence olarak topluma sunmaya çalışıyor. İbadet yoğun geçirilmesi gereken bu ayı ganimet bilmesi gereken müminleri yoldan çıkarmaya çalışanlar hakkında neler söylersiniz? Ramazan ayı biz müminler için binlerce hayır kapısını açarken, neden fayda getirmeyecek işlerle bunları tek tek kapıyoruz ? Oysaki bizlere hadis-i şerifte buyuruluyor: “Ramazan ayı girdiğinde cennet kapıları açılır, cehennem kapıları kapanır ve şeytanlar bağlanır.” İşte bu yüzden Ramazan biz müminler için eşsiz bir fırsat. Her dakikası, her saniyesi boşa harcanmayacak kadar kıymetli. Müminler olarak çok ama çok dikkatli olmalıyız. Hiçbir şeyin ciddiye alınmadığı, tuhaf bir dönemde yaşıyoruz. Bu ciddiyetsizlik bizleri günaha sürükleyebilir. Ramazan ayı affın, bağışlanmanın, duânın ve ibadetin ayıdır. 11 ay boyunca yolu gözlenendir. Yalnız bu bekleyiş, gösteriş yapmak için bir fırsat kollama bekleyişi değildir. Öyle şeyler duyuyor ve işitiyoruz ki, gerçekten hayret verici. Ne mübarek Ramazan ayı, ne de mübarek iftar sofraları gösteriş malzemesi olamaz. Müslümanın oturuşunda-kalkışında, ibadetinde-duasında, yaptığı hayırlarda her zaman bir tevazu ve alçak gönüllülük olmalıdır.. Cenab-ı Hak bizlere Tevbe Suresi 112. ayette şöyle buyuruyor: “Bunlar, tövbe edenler, ibâdet edenler, hamdedenler, oruç tutanlar, rükû’ ve secde edenler, iyiliği emredip kötülükten alıkoyanlar ve Allah’ın koyduğu sınırları hakkıyla koruyanlardır. Mü’minleri müjdele.” İşte Ramazan’da ve hatta tüm hayatımızda kendimizi içinde görmemiz gereken hal, bu haldir. Günahlarımız, hatalarımız için af kapısını aşındırmalı ve tövbe etmeliyiz. İbadetlerimizi hakkıyla yerine getirmeliyiz. Secdeye varmayı her defasında bir kavuşma olarak görmeliyiz. Ramazan aynı zamanda bizler için kendimizi sorgulama ayı olmalı bana kalırsa. “Geride kalan aylar boyunca kul olarak ben ne yaptım? Neyi eksik neyi fazla yaptım?” Bunları düşünüp tartmalı insan. Velhasıl kelam yapılacak tonla hayırlı iş varken, toplumumuzu bunlar hakkında bilgilendirelim. Ramazan-ı Şerif’i nasıl hakkıyla ihya edebiliriz bunları aşılamaya çalışalım, bu mübarek ayın manevi atmosferine zarar verecek ciddiyetsiz durumlardan kaçınmaya bakalım. Son olarak her zaman hatırlatmakta faydı gördüğüm ayeti kerimeyi arzetmek isterim: “Öyle ise emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Beraberindeki tövbe edenler de dosdoğru olsunlar. Hak ve adalet ölçülerini aşmayın. Şüphesiz O, yaptıklarınızı hakkıyla görür” (Hud 112).

NEDİM ODABAŞ / Röportaj

https://www.milligazete.com.tr/haber/4301326/doc-dr-nedim-urhan-oruc-nefsi-butunuyle-terbiye-etmektir

 

DİĞER MAKALELER