Ramazan’da Allah’a bağlılığımızı ispat edelim

Ramazan’da Allah’a bağlılığımızı ispat edelim

Hocam rahmet, bereket, gufran ayı Ramazan’dayız. Bu mübarek ayı mü’minler olarak nasıl idrak edelim?

Ramazan ayı, Resulullah (sav)’in bildirdiğine göre mü’minlerin ayı. 12 ayın içinde mü’minlere tahsis edilmiş. 12 ayın içinde idrak edilecek, fırsatı kaçırılmayacak bir Ramazan ayı. Yine Resulullah (sav), “Ramazan ayı içinde her geceyi Kadir Gecesi kabul edin, ona göre dua edin” buyuruyor. Bu hadis-i şerifte Ramazan’ın önemi anlatılıyor. Ramazan ayının fazileti ve bereketi Kur’an-ı Kerim’in indirildiği gece olan Kadir Gecesi’nden kaynaklanıyor. Ramazan ayının bir mü’mine olan hidayet kaynağı, diğerlerine nispetle ileri seviyededir. Öyleyse mü’minler Ramazan ayı gelmeden hazırlanmalı, bu ayı idrak etmek için tüm enerjisini ortaya koymalı. Bütün bunları ele aldığımız zaman Ramazan mü’minler için bir hidayet kaynağı. Her gecesi, her saati mü’minler için faydalı olan bir aydır. 12 ayın sultanı deyimiyle örfümüze bile girmiş durumda. Öyleyse Ramazan kıymet ve değer itibarıyla diğerlerine üst seviyede Mevla’nın rızasına uygun olan aylardan biri. Ne yapmak lazım? Bir Müslüman kıymetini bilerek Ramazan’ı devamlı hürmetle, saygıyla netice-i müsbet alacak şekliyle kabullenmeli, idrak etmeli. Ramazan’dan istifade etmenin ölçüsü veya isteği veya yolu kalbin Allah’a tevessül ederek, Allah’ın kulluğunda kabul olan bütün vazifelerini ve ibadetleri yapabilmeleridir. En kaliteli, en güzel şey, emri bil maruftur. Ramazan ayı mü’minlerin gönüllerini, imanlarını, kalplerini artırmak için gereken bütün meziyetlerini, faziletlerini en iyi şekilde, en güzel şekilde Ramazan-ı şerifini kabul ederek onu en güzel şekilde yaşatmak lazım.

RAMAZAN, MÜ’MİNLER İÇİN LÜTUFTUR
Bizler için Ramazan-ı Şerif başından sonuna değin bir lütuf ayıdır. Rahmet ve mağfiretin bol olduğu bir ibadet ayıdır. Çabamız, bu ihsan ve ikramlar ile dolu mübarek günleri, hakkıyla ve en güzel şekilde ihya edebilmek için olmalıdır. Bunun için de yapılacak şeyler bellidir. Öncelikle farz olan ibadetlerimizi dosdoğru yerine getirmeliyiz. Namazımızı kılmalı, orucumuzu tutmalıyız. Kalbimizi ve niyetimizi temiz tutmalıyız. Sadece dilimizden değil, gönlümüzden de kötü kelamları silmeliyiz. İyilik ve hayır düşünmeliyiz. Vazifeyi gösteriş için değil, Allah rızası için yerine getirmeliyiz. Nedir bizim bu hayattaki en önemli kılavuzumuz? Öncelikle imanımız, daha sonra da mübarek kitabımızdır. Ramazan Kur’ân ayıdır, bu yüzden mübarek günler boyunca O’nu sıkça okumalıyız. Ramazan’ın bereketinden birlikte istifade edebilmeliyiz. İmkânı olan kardeşlerimiz iftar sofralarında misafir ağırlasınlar. Bu misafirleri ihtiyaç sahiplerinden seçsinler. Ramazan birliğimizi pekiştirmek için de fevkalade bir fırsat ayıdır. Müminler olarak birlikte secdeye vardığımız, birlikte duaya el açtığımız bir ay olmasını diliyorum.

Ramazan aynı zamanda Kur’an ayı. Kur’an’la ilişkimizi nasıl tanzim edelim?

Şimdi Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerim’de, Ramazan ayının kıymetini belirlemek için, “O Ramazan ayı ki, o ayda Kur’an indirilmiştir” buyuruyor. Mü’minlerin en çok saygı duyduğu, iltifat ettiği, kalplerine yerleştirmek istediği Kur’an sevgisidir. Nerde başlamış bu? Ramazan ayında… Kadir Gecesi’nde. Bugünü ve bu geceyi aslı itibarıyla ne yapmak gerekiyor? Cenab-ı Hakk’ın kabul edeceği ölçüleri içinde Allah’a bağlılığı ispat etmesi gerekiyor Müslüman kulun. Yoksa, demekle, söylemekle, Ramazan şöyle mübarektir demekle, söylemekle bu olmaz. Kur’an’ın inişini, Kur’an’ın varoluşunu Cenab-ı Hak tarafından gönderilişini hassasiyetle kabullenip, bu kabul edilme neticesinde de bir şeyler elde etmek, istemek gerekir.

KUR’AN HER ZAMAN ELİMİZDE OLACAK
Mukabele geleneğini yalnız Ramazan’da yapmamak lazım. Her zaman Kur’an elimizde olacak. Kur’an-ı Kerim’i elimizde tutmayı Cenab-ı Hak öyle nasip etti, öyle emretti. Bu emri yerine getirmemiz lazım. Bu emri yerine getirdiğimizde neticeyi alabiliriz inşallah.

Kur’ân-ı Kerim bir Müslüman’ın en değerli hazinesidir. Ramazan ayı Kur’ân ayıdır. Mukabele de sünnettir. Ramazan’da Peygamber Efendimiz (SAV) ve Cebrail Aleyhisselam nöbetleşe bir biçimde Kur’ân-ı Kerim’i okur ve birbirlerinden dinlerlerdi. Binlerce yıl boyunca bu gelenek yaşatıldı ve günümüze kadar geldi. Kur’ân-ı Kerim’in tek bir harfi dahi değişmeden bugüne gelmesini, bu geleneğe borçluyuz. Arâf Sûresi 204. ayette bizlere buyuruluyor, “Kur’an okunduğu zaman onu dinleyin ve susun ki size merhamet edilsin.” Merhameti ve rahmeti umarak mukabele geleneğini sürdürmeliyiz. Ve bir de bu yükü sırtlananlara hürmet göstermeliyiz. Hafızlarımızın yolu meşakkatli bir yol. Vahyin yükünü taşımak kolay değil. Bu mübarek yolda yürüyen kardeşlerimize sabırlı olmalarını ve gayretle devam etmelerini tembihliyorum. Tabii şunu da ifade etmiş olayım, çok güzel bir mahalle kültürü olan kadınların evlerde devam ettikleri mukabeleler son dönemdeki site ve apartman kültüründen dolayı azalmaya başladı. Buradan Millî Gazete okurlarına hassaten sesleniyorum; onların bu konudaki hassasiyetlerini çok iyi biliyorum. Mutlaka bulundukları sitelerde ve apartmanlarda komşularını teşvik edip mukabele halkalarını kursunlar.

KADİR GECESİ’Nİ YAKALAMAK HER MÜ’MİNİN ARZUSU
Hocam Kur’a-ı Kerim’in indirildiği Kadir Gecesi’ni nasıl idrak edelim?

Sadece Kadir Gecesi değil, mü’minlerin her geceyi Kadir Gecesi bilerek ihya etmeleri lazım. Mü’minler yarın öleceğim gibi, dünyada yaşayacağım gibi Cenab-ı Hak’tan dileyecek, isteyecek, devam edecek. Kadir Gecesi kabul etmediğimiz gün ve gece olmaz ki… Her gün kabul olacak Kadir… Özellikle Cenab-ı Hak mü’minlere Ramazan ayını tahsis etmiştir. Onu koruyan, o Ramazan ayını himaye eden. Kulluğunu kabul ettirmiştir. Allah kullarına Ramazan’ı lutfetmiştir. Affedilmek için, mağfiret için. Tövbeleri başka zaman yapılması lazım gelirken, sadece Kadir Gecesi’nde değil, her zaman tövbe istiğfar etmemiz gerekiyor. Her zaman tövbe istiğfarını yapacak şekilde her mü’min imanını kuvvetlendirecek, tövbesini yapacak. Kadir Gecesi’ni yakalayabilmek her kulun arzu ve isteğidir. Ne diyor, “Kadir Gecesi’ni yakaladım mı, o dua Allah indinde makbul”. Peki bunu nasıl bulacağız? Bunu Ramazan’ın bütününde arayacağımız gibi özellikle Kadir Gecesi’nin tesbit edilen gecelerinde aramamız lazım. Kadir Gecesi niye gizlenmiş? Mü’min uyanık olsun, bağlılığını ispat etsin diye. Bu konuda hassaten hepimiz uyanık (ADAM) olma mecburiyetindeyiz. Ramazan’ın bütününü, Kadir Gecesi’ni geçirme imkânını mü’min istese yapar mı? Yapar. Peki niye yapamıyor? Neden Kadir Gecesi’ni bulamıyoruz? Öyleyse bunda Cenab-ı Hakk’ın hikmeti var. Cenab-ı Hak illaki mü’minler o Kadir Gecesi’nde ibadet edelim diye değil. Her gecesini Kadir Gecesi bilecek şekilde yaşayalım istiyor. Hakiki kulluk da budur.

İBADETLER BİZİM KURTULUŞUMUZ İÇİNDİR
Ramazan ayının timsali olan orucu nasıl tutmalıyız? Teravih ibadetini nasıl yerine getirmeliyiz?

Orucu tuttuğumuz zaman niçin, kimin için, kimin emriyle, kime kulluk edeceğimizi bilerek yapmak elzemdir. Bunu yaparken orucumuz bütün diğer ibadetlerimize de etki ediyor.

Ebû Hüreyre’den (r.a.) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurdu: “Aziz ve celîl olan Allah (cc), insanın oruç dışında her ameli kendisi içindir. Oruç benim içindir, mükâfatını da ben vereceğim, buyurmuştur.” Hadis-i şeriften de anlaşılacağı üzere kullar olarak bizlerin yerine getirdiği ibadetlerin çoğunluğu, yine bizlerin kurtuluşu içindir. Yalnız orucu Allah (cc) için tutacağız ve mükafatını da O’ndan bekleyeceğiz. Her ibadette olduğu gibi, oruç tutarken de dikkat etmemiz gereken şeyler ve yerine getirmemiz gereken bazı hususlar var. Bu konu hakkında nasıl niyet edilir, nasıl oruç tutulur, nasıl oruç bozulur hepimiz biliyoruz. Fakat bildiğimiz halde, göz ardı ettiğimiz ya da gerekli kıymeti vermediğimiz başka esaslar da var. Oruç, nefsi bütünüyle terbiye etme eylemidir. Sadece yemek yememe hali olmaktan çok daha fazladır. İçinde taşıdığı binlerce güzel mana vardır. Müslüman’ın dünya zevklerinden elini ayağını çekişidir. Rızkı verenin de, alacak olanın da Allah (cc) olduğunu hatırlama vaktidir. Çok şey anlatan koca bir sessizliktir. Bir lokma ekmekten, bir yudum sudan vazgeçmek; Allah yolunda harcanabileceklerin sadece nişanesidir. Aslında oruçlu tüm varlığı ile Hakk’a teslimdir. Bu manaları kavrayabilen, gönülden hisseden bir mümine; oruçluyken dünya zevklerinden uzak dur, dedikodu yapma vb. ikazlarda bulunmaya lüzum yoktur. Orucu Allah rızası için tutan, zaten onu en güzel şekilde ihya edebilmek için çaba gösterir.

Teravih hususunda da şunlardan bahsedebiliriz: Ulemanın ve Resulullah (sav)’in ortaya koyduğu ne vardır, namazı tadil-i erkân dediğimiz şekilde ve kulluğunu ispat edecek şekliyle kılmak. Çok değil, az ama kaliteli. Her şeyde kalite gösteriliyor. Suyu içerken bile falan kaliteli su, ekmek yerken şu ekmek. Hep böyle konuşmuyor muyuz? Öyleyse Allah’a kulluğumuzu ispat ederken de kaliteli ibadet yapmamız lazım. Kaliteli ibadet edildiği zaman kulluğunu da ispat etmiştir. Ebû Hüreyre’den (r.a.) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurdu: "Kim Ramazan’ın faziletine inanarak ve sevabını Allah’tan bekleyerek terâvih namazını kılarsa geçmiş günahları bağışlanır." Hadisten de anlaşılacağı üzere teravih namazı müminlere çokça hayır ve güzelliği beraberinde getirir. Cemaatle kılınması elbette ki sünnettir, fakat yalnız da kılınabilir. Teravih yatsıdan sonra kılınır. Yatsıdan önce kılınması kesinlikle caiz değildir. 20 rekattır. Her iki rekat sonunda selam verilerek ya da dört rekatta bir selam verilerek kılınabilir.

FAKİRLERE HER ZAMAN YARDIM GÜNDEMİMİZDE OLMALI
Ramazan aynı zamanda zekât ve sadaka ayı. Bu konuda neler söyleyeceksiniz?

İnfak her zaman kul olanın Cenab-ı Hakk’ın emirlerine uyarak Ramazan’ı şerifinde hakkıyla vazifesini yapılmış olur. “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol” ayet-i kerimesindeki emri uygulayan mü’minler Allah’ın izninde kurtulma ümidimiz vardır. Zekât, kulun hakkı. Hiç kimse o kulların hakkını, zekâtı ihmal edemez. Edemez de, o Ramazan ayının Cenab-ı Hakk’ın vermiş olduğu nimetleriyle bizi taltif ettiğini bilen bir kul bunu, yani bu şekilde Ramazan’ı ihya eder. Allahu Teâlâ’nın bereket ırmaklarını durmaksızın akıttığı bir aydan bahsediyoruz, Ramazan-ı Şerif’ten bahsederken. Nice günahlar bu ay boyunca affa nail oluyor, şeytanlar bu ayda bağlanıyor. Nice güzellikler bizlere zaten Allahü Teâlâ’dan bahşedilmiş iken, bunlar Ramazan’da katbekat artıyor. Cenab-ı Hak bizlere böyle cömertçe nimetler sunarken, bizler nasıl olur da ellerimizi bağlar otururuz. Ramazan’da olması gereken bu değildir. Bir mümin Ramazan ayı boyunca yerine getirmesi gereken vazifelerini bilir. Bizlere borç kılınan ibadetlerimizden sonra, yapacağımız en hayırlı şey sadaka eda etmek olacaktır. Ramazan, mümini mümine yaklaştırandır. Halden anlamaya vesile olandır. Zeyd İbni Hâlid el-Cühenî’den (r.a.) rivayet edildiğine göre Efendimiz (sav) şöyle buyurdu: "Kim bir oruçluyu iftar ettirirse oruçlu kadar sevap kazanır. Oruçlunun sevabından da hiçbir şey eksilmez." Bizlere buyurulduğu gibi lokmamızı, rızkımızı paylaşalım. İmkânınız dahilinde iyiliğe yönelmemiz gerekiyor, birbirimizin halinden anlamamız gerekiyor. Malımızın mülkümüzün içindeki, fakirin fukaranın hakkını yerine ulaştırmamız gerekiyor. Bunları Ramazan’da dahi yapamıyorsak ne yazık bizlere. Tüm mümin kardeşlerimizi daha cömert olmaya, sadaka vermeye, imkânları kadar zekât ve fitre yardımlarını yapmaya çağırıyorum. Kardeşlerim kusuruma bakmasın. Müslüman zenginler zekâtlarını bihakkın yerine getirseler dünyada fakir insan kalmaz kanaatindeyim. Allah (cc) rızası için yapılan iyiliklerin, sadakanın, zekâtın karşılığı verenin ihlas derecesine göre, bire ondan bire yedi yüze, hatta daha fazla olur. Kur’an-ı Kerim’de mealen buyuruluyor ki: (Mallarını Allah yolunda harcayan kimselerin hâli, yedi başak bitiren ve her başağında yüz tane bulunan bir tohuma benzer. Allahü Teâlâ, dilediğine daha fazla da verir. O vâsi ve âlimdir.) [Bakara 260]

Aslı itibarıyla mü’minin bir başkasına yardımı, Allah’ın kardeşsiniz dediği gariplere fakirlere yardımı, her zaman gündemde. Yalnız Ramazan’a mahsus değil. Ama Ramazan’a mahsus olarak yapılmasının hikmeti nedir? O günlerde Ramazan ayında Cenab-ı Hak lütfuyla muamele ediyor. İşte oraya onu yerleştirerek Ramazan’da yapıyor. Gerçekte öyle midir? Öyledir? Bir mü’min Ramazan’da yaptığı ibadeti, Ramazan’da tuttuğu oruç, verdiği zekât mutlaka Ramazan’la ilgili olarak devam ederse, daha kaliteli sevgi ve saygı, hürmet, bağlılık ortaya çıkar. Cenab-ı Hakk’ın kulluk vazifesini layıkıyla ispat eder. Bunun için Ramazan’da yaptığı hem yardımda en kaliteli sevap alma imkânını değerlendirir, hem de Cenab-ı Hakk’a kulluğunu en güzel şekilde ortaya koyar. Bu taltif edişi de bizim değerlendirmemiz lazım.

RAMAZAN’I GANİMET BİLMELİYİZ
İbadetle yoğun geçirilmesi gereken bu ayı ganimet bilmesi gereken mü’minleri yoldan çıkarmaya çalışanlar hakkında neler söylersiniz?

Ramazan ayı biz müminler için binlerce hayır kapısını açarken, neden fayda getirmeyecek işlerle bunları tek tek kapıyoruz? Oysaki bizlere hadis-i şerifte buyuruluyor: "Ramazan ayı girdiğinde cennet kapıları açılır, cehennem kapıları kapanır ve şeytanlar bağlanır." İşte bu yüzden Ramazan biz müminler için eşsiz bir fırsat. Her dakikası, her saniyesi boşa harcanmayacak kadar kıymetli. Müminler olarak çok ama çok dikkatli olmalıyız. Hiçbir şeyin ciddiye alınmadığı, tuhaf bir dönemde yaşıyoruz. Bu ciddiyetsizlik bizleri günaha sürükleyebilir. Ramazan ayı affın, bağışlanmanın, duânın ve ibadetin ayıdır. 11 ay boyunca yolu gözlenendir. Yalnız bu bekleyiş, gösteriş yapmak için bir fırsat kollama bekleyişi değildir. Öyle şeyler duyuyor ve işitiyoruz ki, gerçekten hayret verici. Ne mübarek Ramazan ayı ne de mübarek iftar sofraları gösteriş malzemesi olamaz. Müslüman oturuşunda kalkışında, ibadetinde duasında, yaptığı hayırlarda her zaman tevazu ve alçakgönüllülüğü esas almalıdır. Cenab-ı Hak bizlere Tevbe Sûresi 112. ayette şöyle buyuruyor: “Bunlar, tövbe edenler, ibâdet edenler, hamdedenler, oruç tutanlar, rükû’ ve secde edenler, iyiliği emredip kötülükten alıkoyanlar ve Allah’ın koyduğu sınırları hakkıyla koruyanlardır. Mü’minleri müjdele.” İşte Ramazan’da ve hatta tüm hayatımızda kendimizi içinde görmemiz gereken hal, bu haldir. Günahlarımız, hatalarımız için af kapısını aşındırmalı ve tövbe etmeliyiz. İbadetlerimizi hakkıyla yerine getirmeliyiz. Secdeye varmayı her defasında bir kavuşma olarak görmeliyiz. Ramazan aynı zamanda bizler için kendimizi sorgulama ayı olmalı bana kalırsa. “Geride kalan aylar boyunca kul olarak ben ne yaptım? Neyi eksik neyi fazla yaptım?” Bunları düşünüp tartmalı insan. Velhasıl kelam yapılacak tonla hayırlı iş varken, toplumumuzu bunlar hakkında bilgilendirelim. Ramazan-ı Şerif’i nasıl hakkıyla ihya edebiliriz, bunları aşılamaya çalışalım, bu mübarek ayın manevi atmosferine zarar verecek ciddiyetsiz durumlardan kaçınmaya bakalım. Son olarak her zaman hatırlatmakta faydı gördüğüm ayet-i kerimeyi arz etmek isterim: “Öyle ise emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Beraberindeki tövbe edenler de dosdoğru olsunlar. Hak ve adalet ölçülerini aşmayın. Şüphesiz O, yaptıklarınızı hakkıyla görür.” (Hud, 112)

Son olarak bir mesajınız var mı hocam?

Ben Millî Gazete okuyucularına bir babanın evlatlarına nasihati gibi düşünerek, öyle hitap etmeye çalışıyorum. Allah’a hakiki kul olalım, ona kulluğumuzu ispat etmek için canla başla çalışalım. Bütün ibadetlerimize, canı gönülden kalbimizle, sağlam imanla devam edelim. Neticeyi almak için mutlaka bu ibadetlerimizi, dualarımızı Cenab-ı Hak huzurunda kabul olacak ihlas ve samimiyetle yapalım. İbadetlerin zirvesi olan CİHAD ibadetine aksatmadan ömrümüzün sonuna kadar yılmadan yorulmadan devam edelim. Fiemanillah…

DİĞER MAKALELER